SağlıkTürkiye

Dr. Agop Kotoğyan Hayatını Kaybetti

(Last Updated On: 31 Ocak 2019)

Dr. Agop Kotoğyan hayatını kaybetti – İşte efsane doktor Kolsuz Agop’un hayatı

‘Kolsuz Agop’ olarak tanınan ünlü dermatoloji doktoru Profesör Agop Kotoğyan hayatını kaybetti. Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli cilt uzmanlarından Agop Kotoğyan, bir çok ülkenin üniversitesinden teklif almasına rağmen Türkiye’de yaşamına devam etti. ‘Neden gitmedin’ dendiğinde ‘Kolsuz Agop’ şu yanıtı vermişti: ” Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. İyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi.”

Tek kolu olmadığı için “Kolsuz Agop” lakabıyla tanınan ünlü profesör, 79 yaşında hayata gözlerini yumdu. Bir süredir İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavi gören ve durumunun ağırlaşması üzerine yoğun bakım ünitesine alınan Kotoğyan, tüm müdahalelere rağmen yaşamını yitirdi.
Kotoğyan için 16 Şubat’ta mezun olduğu İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tören düzenleneceği öğrenildi.

Profesör Agop Kotoğyan’ın öldüğünü CHP İstanbul Milletvekili Selina Doğan, kişisel Twitter hesabından duyurdu. Doğan, “Ülkemizin yetiştirdiği en kıymetli dermatologlardan biri olan Prof. Dr. Agop Kotoğyan’ı nam-ı diğer ‘Kolsuz Agop’u’ kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Asdvads hokin lusavore. Toprağı bol olsun” diye belirtti.

2005’te Hürriyet’te yayınlanan hayat hikayesinde mücadele azmi şöyle anlatılmıştı: ”Dr. Kotoğyan, 1952’de geçirdiği kazadan önce çoğu kişi gibi sağ elini kullanırmış. Onu kaybedince sol eliyle iş görebilmek için çok çalışmış. Dikiş atmayı öğrenmek için evde ne kadar sökük ve yırtık varsa dikermiş. İki yıl içinde tüm bu işleri kimseden yardım almadan tek başına yapıyor hale gelmiş.” Profesör Agop Kotoğyan, bir çok ülkenin üniversitesinden teklif almasına rağmen Türkiye’de yaşamına devam etti. ‘Neden gitmedin’ dendiğinde ‘Kolsuz Agop’ şu yanıtı vermişti: ” Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. İyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi.”

KOLUNU PRES KAPTI

Agop’un babası Kirkor Kotoğyan, 1911 doğumlu. Kirkor Bey, 25 yaşındayken Yozgat’ın İğdere Köyü’nde yaşayan Makruhi Hanım’la evlenmiş. Aile 1938’de İstanbul’a gelmiş ve Samatya’ya yerleşmiş. ‘Kolsuz Agop’, 1939’da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Cerrahpaşa’daki hastanesinde doğmuş. Agop, daha ilkokuldayken işe başlamış. Mezun olduğu yıl bir gümüş atölyesinde çalışıyormuş. Sıcak, çok sıcak bir yaz günü, gümüş kalıpları plaka haline getirmek için kullanılan presin silindiri iş önlüğünün kolunu kapmış. Sonra da elinin tamamı omuzuna kadar presin altında un ufak olmuş.

DOKTORLAR ‘YAŞAMAZ’ DEMİŞ, GÜNLERCE KOMADA KALMIŞ

Hastaneye vardığında doktorlar, ‘Bu çocuk yaşamaz’ demiş. Ameliyat olmuş, günlerce komada kalmış ve bir gün gözlerini açıp hayata yeniden merhaba demiş. Kaderin cilvesi bu ya, yine Cerrahpaşa Hastanesi’ndeymiş.

O yaz sonunda kendisini tamamen toparlamış ama çevresindekilerin acıyarak bakması kalbini çok kırıyormuş. Bu yüzden kayıt yaptırdığı halde okula gitmeyeceğini söylemiş babasına. Okula gitmemiş ama aldığı ders kitaplarını her gün muntazaman okuyarak kendine göre bir tedrisat yapmış. Okulsuz geçen bu yıl boyunca hep düşünmüş. O küçük ve artık tek kollu bedeniyle bir meslek sahibi olamayacağına karar vermiş. ‘Okumalıyım, her ne pahasına olursa olsun okumalıyım’ demiş. Ve dönem başlayınca Kumkapı Bezciyan Ortaokulu’nda eğitime geri dönmüş.

Bütün okul hayatı boyunca, yazları ve hafta sonları çalışmaya devam etmiş. Tahtakale’de işportacılık yapmış. Konfeksiyon atölyelerinde ilik makinelerinde çalışmış.

TEK KOLLU OLDUĞU BASKETBOL OYNAYAMADI, FUTBOLA BAŞLADI

Ortaokulda başarılı olmuş ama esas zirveyi Galata Getronogan Lisesi’nde yapmış. Her yıl okul birincisi olmuş, takdirlerle dönmüş evine. Agop Bey, hasta Fenerbahçeli. Tam 26 yıldır Fenerbahçe Kulübü üyesi. Basketbolu çok seviyormuş. Ama tek kollu olduğu için oynayamamış. ‘Ben de sahada top koştururum’ demiş ve lisede futbola başlamış. Oynayamazsın demişler, aldırmamış. Çok da güzel oynamış. Ve hatta, o devrin ünlü takımı Samatya Gençler Kulübü’nün kadrosuna girmeyi başarmış.

1957’de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanınca doğduğu, yeniden hayata döndüğü Cerrahpaşa Hastanesi’nde bulmuş kendini. Kapısından içeri girdiği ilk gün ‘Bir zamanlar beni kurtardı bu hastane, şimdi nöbet sırası bende’ diye düşünmüş. Bu dönemde lise öğrencilerine özel dersler vererek okul parasını kazanmaya devam etmiş. Ayrıca, Cerrahpaşa’nın futbol takımında oynamayı da ihmal etmemiş. 1963’te okul birincisi olarak doktorluk diplomasını almış. Bir yıl Çapa’nın Deri ve Frengi Hastalıkları Kliniği’nde çalışmış. 1964’te Cerrahpaşa’daki Dermatoloji Kürsüsü’nde asistan olarak göreve başlamış. Uzmanlık tezinin başlığı, ‘İmpetigo Herpetiformis Vak’aları Üzerinde Klinik ve Biyoşimik Araştırmalar.’ Yani uçukla ilgili çalışmış.

1967’de uzman olmuş. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde başasistan olarak çalışırken üniversite tarafından Ekim 1969’da Almanya’ya gönderilmiş. Dört ayda Almanca’yı öğrenmiş. Hamburg Saar Üniversitesi Dermatoloji Kliniği’nde ünlü dermatolog Prof. Dr. Nödl’ün yanında çalışmaya başlamış. Ayrıca aynı üniversitenin alerji ve histoloji bölümlerinde çalışmış. Kliniklerde gösterdiği başarıdan dolayı, Alman Üniversite Kurulu’nun talebiyle okulda kalma süresi bir yıl daha uzatılmış.

SOL KOLUNU KULLANARAK DİKİŞ ATMAYI ÖĞRENMEK İÇİN EVDE NE VARSA DİKMİŞ

Dr. Kotoğyan, 1952’de geçirdiği kazadan önce çoğu kişi gibi sağ elini kullanırmış. Onu kaybedince sol eliyle iş görebilmek için çok çalışmış. En büyük zorluğu da üniversitedeyken çekmiş. Tek eliyle tüplerden şırıngaya ilaç çekmeyi, bu ilacı hastaya enjekte etmeyi öğrenmek için geceleri hastanede nöbete kalmış, evde portakallara su şırınga edermiş. Dikiş atmayı öğrenmek için ise, evde ne kadar sökük ve yırtık varsa dikermiş. İki yıl içinde tüm bu işleri kimseden yardım almadan tek başına yapıyor hale gelmiş.

ALMANCA’DAN SONRA KENDİ ÇABASIYLA FRANSIZCA VE İNGİLİZCE DE ÖĞRENMİŞ

1972’de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne geri döndükten bir yıl sonra doçentlik sınavını başarıyla vermiş. 1979’da ise, ‘Akne Vulgaris Vak’alarında İmmunolojik Araştırmalar’ başlıklı teziyle profesör kadrosuna atanmış. Almanca’dan sonra yine kendi çabasıyla, Fransızca ve İngilizce öğrenmiş. Dünyanın birçok ülkesinde dersler, konferanslar vermiş, nam salmış. Özellikle son iki yılda dışarıdan gelen hasta sayısında büyük bir artış olmuş. Uluslararası tıp dergilerinde yayımlanan makalelerinin sayısı 300’ü aşmış, cilt hastalıkları üzerine iki kitap yazmış.

YURT SEVGİSİ BUDUR

Birçok ülkenin üniversitesinden teklif almış: Almanya, Fransa, Kanada, Amerika… ‘Burada kal, kürsünün başına geç’ demişler. O, bunların hepsini elinin tersiyle geri çevirmiş. ‘Ermeni olduğun için dedeni, fukara olduğun için kolunu kaybettiğin o ülkede ne işin var’ demişler, gülmüş geçmiş. Peki ne düşünmüş? ‘Evet doğrudur: Ülkemde çok acı çektim. Sefaletin dibinde yaşadım. Doğrudur: Dedemi, çocukluğumu, kolumu kaybettim. Ama yolumu kaybetmedim. Bu ülkede yaşayan milyonlarca insandan hiçbir zaman farklı olmadığımı düşündüm. Bu topraklarda yaşayan tüm insanları kardeşim olarak benimsedim. Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. İyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi. Boş başak dik, dolu başak ise eğiktir, derler. Ben hep eğik gezdim şu dünyada. Kibirden nefret ettim. Boş başaklar gibi diklenmedim, caka satmadım, her şeyi biliyorum demedim. Burnumun dikine gitmedim, bilginin ve bilimin ipine sarıldım. İşimi şansa bırakmadım. Çünkü, çok çalıştım ve boşluk bırakmadım.’

Alanya Power

Haber ve Bilgi kaynağınız ..

Sizin Yorumunuz nedir?

Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek ve size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerez(cookie) kullanmaktadır. KVKK ve GDPR uyarınca  Gizlilik Politikamıza bakabilirsiniz. Çerez ayarlarınızı değiştirebilir veya normal haliyle kabul edebilirsiniz. View more
Cookies settings
Kabul
Gizlilik ve Çerez Politikamız
Privacy & Cookies policy
Cookie nameActive

Çerez (Cookie) kullanımına ilişkin

Çerezler (Cookie) internet sitemizi ziyaret ettiğinizde veya mobil uygulamamızı kullanmanız halinde internet tarayıcınız tarafından yüklenen ve bilgisayar veya mobil uygulama kullandığınız cep telefonu, tablet (vb.) içinde tanımlama dosyalarıdır. Tarafınıza daha iyi hizmet sunabilmek için iş bu Kişisel Verilerinizi kullanma koşullarına bağlı kalarak sitemizde gezinme bilgilerinizi saklamakta; 3. Kişilerle paylaşabilmekteyiz. Kalıcı çerez ve geçici çerez olmak üzere iki tür çerez bulunmaktadır.
  • Kalıcı çerez, internet sitemizi ziyaret ettiğinizde oluşturulur ve geçerlilik süresi bitene kadar saklı kalmaya devam eder.
  • Geçici çerez, internet sitemizi ziyaret ettiğiniz esnada oluşturulur ve internet sitemizde geçirdiğiniz süre boyunca aktif kalır daha sonra erer.

Çerezlerin bilgisayarınızda saklanmasını istemiyorsanız tarayıcınızın ayarlar kısmından çerez kullanım tercihlerinizi değiştirebilirsiniz. Çerez yönetim ayarları tarayıcıdan tarayıcıya farklılık göstermekte ve modern tarayıcıların yardım menüleri altında çerezlere ilişkin detaylı bilgiler yer almaktadır.Gizlilik ve Kişisel Verilen Korunması Kanunu Kapsamında yürüttüğümüz Gizlilik Politikamız ile ayrıntılı bilgilendirmeye buradan ulaşabilirsiniz.

Save settings
Cookies settings